16 Ekim 2021 Cumartesi

Avrupa'da Fransa'nın nükleer çıkışı yeni kutuplaşmalar yaratabilir

 Nükleer enerji yatırımlarını artırmayı planlayan Fransa, yüksek gaz ve kömür fiyatları nedeniyle zor günler geçiren Avrupa'da nükleer enerjinin "yeşil kaynak" olarak kabul edilmesi için lider rol oynuyor.


Avrupa'nın en büyük nükleer gücü Fransa, kıtadaki enerji krizini nükleer enerji yatırımlarını ön plana çıkararak fırsata çevirmeye çalışırken, başta Almanya’nın nükleerden uzaklaşması kıtada yeni bir fikir ayrılığına yol açıyor.


Yeni tip korona virüs (Kovid-19) salgınının ardından Avrupa’da enerji tedarikinin tüketim talebine yetişememesi ve enerji fiyatlarının rekor düzeylere çıkması ülkeleri zor durumda bırakmaya devam ediyor.


İngiltere’de artan elektrik fiyatları, tüketicilere belirli bir sınırın altında elektrik satmak zorunda kalan çok sayıda şirketi iflasa sürüklerken, Almanya'da elektrik fiyatları da bir yıl öncesine göre 6 katına çıktı.


Enerji krizi kıtayı sarsarken, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron daha önce ülkesindeki nükleer reaktörlerin bir kısmını kapatma yönündeki vaadinden dönerek, 12 Ekim’de Fransa’nın nükleer enerji üretimini artırmaya karar verdiğini söyledi.


Fransa’nın normal boyuttaki nükleer tesisler yerine daha az nükleer atık oluşturan "mini-reaktörler" inşa edeceği vaadinde bulunan Macron, söz konusu planın Fransız sanayisinin rekabetçiliğini artıracağını da savundu.


Bu kapsamda Fransa, mini nükleer reaktörler üretmek için bu alana 10 yılda 1 milyar euro yatırım yapacak.


Analistler, kamuoyu şirketleri tarafından yapılan araştırmaların, Fransızların nükleer enerjiye yönelik desteğinin arttığını gösterdiğini ve Macron’un da bunu avantaja çevirmek isteyebileceğine işaret ediyor.


Elektrik üretiminin yüzde 70,6'sını nükleerden karşılayan Fransa, Avrupa Birliği (AB) üyesi 10 ülkeyi de yanına alarak nükleer enerjinin yeşil yatırım olarak sınıflandırılmasına yönelik talepte bulundu.


Macron’un daha önceki vaatlerinin aksine nükleer enerji konusunda yeni yatırımlar açıklaması, Fransa’yı başta Almanya olmak üzere nükleer enerji karşıtı büyük Avrupalı müttefiklerle karşı karşıya getiriyor. Alman yetkililer, 2011’de Japonya’da yaşanan deprem nedeniyle Fukuşima nükleer tesisindeki kazanın ardından bazı nükleer tesislerini kademeli bir şekilde kapatma kararı alarak nükleerden çıkış politikası belirlemişti.


"Almanya'nın çevre odaklı politikasını sorgulatır bir yaklaşım söz konusu"


Dünya Nükleer Birliği Direktörü Sama Bilbao y Leon, AA muhabirine, Macron'un nükleer enerjideki yatırımlarını artırma kararının olumlu bir gelişme olduğunu belirterek, "Fransa'nın bu taahhüdü küçük modüler reaktörlerin de bu vizyonun bir parçası olduğunu gösteriyor. Ayrıca, nükleerin hidrojen üretiminde önemli bir rol oynadığını ve nükleer teknolojilerin uygulanabileceği geniş bir uygulama yelpazesi olduğunu da vurguluyor." dedi.


Avrupa genelinde ülkelerin temiz, uygun maliyetli ve güvenilir bir enerji arzı sağlamak için nükleerin hayati rolü olduğunu kabul ettiğini kaydeden Bilbao y Leon, 10 AB üyesinin nükleeri "uygun fiyatlı, istikrarlı ve bağımsız bir enerji kaynağı" olarak kullanmayı taahhüt eden "Nükleer İttifakı" oluşturmak için bir araya geldiğini aktardı.


Bilbao y Leon, bu ülkeler arasında mevcut üretimini geliştirmek için yeni projelere yönelik taahhüdünü henüz yasalaştıran Çekya ile ilk nükleer santralini inşa edecek Polonya'nın da yer aldığını dile getirdi.


AB dışında Birleşik Krallık'ın da net sıfır emisyon hedefleri için nükleer enerjiyi önemli bir kaynak olarak gördüğünü söyleyen Bilbao y Leon, kıtada Almanya başta olmak üzere nükleerden çıkış planlarının uygulanmasına ilişkin, şu ifadeleri kullandı:


"Almanya'nın kararı Avrupa'da bir istisnaydı. Başka hiçbir ülke nükleerden aşamalı çıkış planını takip etmedi. Gelecek yıl Almanya nükleer reaktörlerinin sonuncusunu kapatacak. Bu tarih, Almanya'nın son kömür santralini kapatmayı planladığı dönemden 15 yıl daha erken. Böyle bir strateji, kömürü olabildiğince hızlı bir şekilde kullanımdan kaldırma yönündeki çabaların tam tersi ve Almanya'nın çevre odaklı bir enerji politikasına sahip olup olmadığı algısını da sorgulatır nitelikte. Nükleer kapasitenin kullanımdan kaldırıldığı ve yerine yeni nükleer ile değiştirilmediği yerlerde bu kapasite açığı genellikle doğal gaz santralleriyle ikame edilir. Belçika'da bunu görüyoruz. Gaz fiyatlarında son dönemdeki rekor artışların sanayi ve diğer tüketiciler için oluşturduğu ekonomik yük göz önüne alındığında, bu tür stratejiler arz güvenliğinin yanı sıra net sıfır emisyon taahhütlerini gerçekleştirmek için de risk oluşturuyor."

Bilbao y Leon, nükleer enerjiye karşı bir muhalif yaklaşım olduğunun bilindiğine dikkati çekerek, "Avrupa'da nükleer enerjiye nerede inşa edilirse edilsin karşı çıkan bazı yüksek sesler var ancak bu seslerin tartışmayı gereğinden fazla etkilememesini sağlamak için nükleeri destekleyenlerden de artan bir taahhüt var. Uluslararası Enerji Ajansı'nın bu haftaki raporunda da belirttiği gibi, nükleer, rüzgar veya güneş gibi birçok düşük karbonlu enerji altyapısı projesi muhalefetle karşılaşabiliyor ve bu tür dogmatik muhalefetin tartışmayı yönlendirmesi için riskler çok yüksek. Enerji ihtiyacımızı karşılayacak ve gezegenin geleceğini koruyacaksak, acilen harekete geçmeli ve uzun vadeli doğru kararları şimdiden vermeliyiz." değerlendirmesinde bulundu.


Dünyanın nükleer kapasitesinin yüzde 26,7'si AB'de


Nükleer Enerji Enstitüsü verilerine göre, dünyada toplam kapasitesi 393 bin 226 megavatı bulan 443 reaktör bulunuyor.


Bu kapasitenin yaklaşık 105 bin megavatı AB ülkelerinde yer alıyor. Böylece, AB ülkeleri küresel nükleer enerji kapasitesinin yüzde 26,7'sini oluşturuyor.


Nükleer enerjinin yeşil kaynak olarak kabul edilmesi için Avrupa Komisyonu’na talepte bulunan ülkeler arasında en yüksek kapasite 61,400 megavatla Fransa'da bulunuyor. Fransa, 56 nükleer reaktörle elektrik üretiminin yüzde 70,6'sını bu kaynaktan sağlıyor.


Bu ülkelerden Slovakya elektrik üretiminin yüzde 82,3'ünü, Macaristan yüzde 48'ini, Bulgaristan yüzde 40,8'ini, Slovenya yüzde 37,8'ini, Çek Cumhuriyeti yüzde 37,3'ünü, Finlandiya yüzde 34'ünü ve Romanya yüzde 20'sini nükleerden karşılıyor.


Almanya'da ise aktif halde bulunan ve kapasitesi 8 bin 113 megavatı bulan 6 nükleer reaktör, ülkenin elektrik üretiminde yüzde 11,3'lük bir payı oluşturuyor.


AB'nin toplam elektrik üretiminde nükleerin payı ise yüzde 25 düzeyinde bulunuyor.


Birleşik Krallık’ta faaliyet gösteren 15 nükleer reaktörün kapasitesi ise 8 bin 923 megavat seviyesinde bulunuyor.


Kaynak:

https://www.borsagundem.com/haber/avrupada-fransanin-nukleer-cikisi-yeni-kutuplasmalar-yaratabilir/1610003


9 Ekim 2021 Cumartesi

Bakan Dönmez’den doğal gaz fiyatlarıyla ilgili açıklama

 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Türkiye'de son yıllarda elektrik ve doğal gaz altyapısında önemli yatırımlar yapıldığını belirterek, "Bu yılki doğal gaz talebinin bir kısmını mevcut kontratlardan bir kısmını da LNG tedarik etmek suretiyle karşılayacağız. Bu yılı, tedarikçiler de sevkiyat programlarına uyduğu takdirde, sıkıntı yaşamadan atlatmış olacağız." dedi.

Dönmez, NTV canlı yayınında enerji gündemine ilişkin soruları yanıtladı.


Dönmez, doğal gazda Türk Akım ve TANAP'ın devreye alındığını anımsatarak, "Ayrıca, Karadeniz'de Mavi Akım, Azerbaycan'dan ve İran'dan gelen boru hatlarının yanında, bir de bunlara, iki tane yüzer LNG terminali ekledik. Doğal gaz yeraltı depolamada ise 4 milyarın biraz üzerinde depolama kapasitesine sahibiz. Depolama tesisi büyük oranda dolu, önümüzdeki ay tamamını doldurmuş olacağız. Bu anlamda teknik olarak herhangi bir sorun yok." dedi.


BOTAŞ başta olmak üzere özel sektör kuruluşlarının gaz ithalatına yönelik mevcut kontratlar kapsamında ilgili ülkelerle görüşmeler yaptığına dikkati çeken Dönmez, şunları belirtti:


"Doğal gazda bizde de bir talep artışı var. Geçen yıl yaklaşık 48 milyar metreküp doğal gaz tükettik. Muhtemelen bu yıl 10 milyar metreküp daha fazla tüketim olacak. İki sebepten doğal gazda talep artışı var. Birincisi bu yıl kurak geçiyor dolayısıyla hidrolikten ürettiğimiz elektrik nispeten azaldı. Bunu dengeleyebilmek için de doğal gaz santralleri daha fazla çalıştırıldı. İkincisi, sanayide ciddi bir kapasite kullanım oranı yakalanmış oldu. Biliyorsunuz, şu anda ihracat verileri de bunu destekliyor. Oradaki talep artışıyla birlikte yaklaşık 8-10 milyar metreküp ilave bir talep söz konusu. Bu yılki doğal gaz talebinin bir kısmını mevcut kontratlardan bir kısmını da LNG tedarik etmek suretiyle karşılayacağız. Bu yılı, tedarikçiler de sevkiyat programlarına uyduğu takdirde, sıkıntı yaşamadan atlatmış olacağız."


Maliyet artışları, faturalara yansıtılmamaya çalışılıyor

Türkiye'de hane halkı bazında doğal gazda ilk 6 ayda yüzde 6 artış, temmuzda yüzde 12 olmak üzere toplamda yüzde 18'lik bir fiyat artışı yapıldığını belirten Dönmez, "Elektrikte ise ocakta yüzde 6, temmuzda da yüzde 15 artış oldu. Oluşan maliyetlerin hepsi hane halkı, küçük tüketici ve esnafa yansıtılmıyor. Doğal gaz ve elektrikte bu, neredeyse yarıya yakındır. Başka bir ifadeyle devlet faturanın yarısını karşılıyor demektir. Bu çerçevede uygulamalar devam edecek." dedi.


Dönmez, iki yıl önce eşel mobil sistemine geçildiğini hatırlatan Dönmez, "Petrol fiyatları ve ürünlerindeki fiyat artışlarının doğrudan pompaya yansıtılmaması için bir mekanizma geliştirildi. Devlet, aslında vergi gelirlerinden fedakarlık yapıyor. Sadece bu yıl için bu fedakarlık 52 milyar lira oldu. ÖTV'den tahsil etmesi gereken gelir, vatandaşa bırakılmış oldu. Yıl sonuna kadar bu rakam daha da artacaktır. Eşel mobil sistemi de yürürlükte, bu kapsamda vatandaşımızı desteklemeye devam edeceğiz." diye konuştu.